Bu satırları çala-klavye yazıştırmaya çalışan kişi olarak “ben”deniz, kendimi bildim bileli Amerikan emperyalizmine karşı tüm gücü ile direnmiş [ve zaman zaman bunun bedelini de ödemiş] bir kişi olarak, bugünün dünyasına ve şaşırarak ülkemizde oluşan saflaşmalara bakıyorum…
Eskiden şiar şuydu:
- Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!
- Yaşasın tam bağımsız Türkiye!
Biz bu mahallede büyüdük.
Gerçekte o zamanlar tüm ülke bu mahallenin içine sığıyordu…
Şimdilerde ise, [bazı çevrelerde] durum çok değişti.
Yukarıdaki sloganlardan birincisi baki kaldı [gibi]…
Ama ikincisi tümüyle ortadan kalktı.
Sözün özü, artık “Bağımsız Türkiye” söyleminin nefes alacak bir ortamı neredeyse kalmadı.
Bir yanda Amerikancılar var.
Öte yanda, öte-yancılar…
Çinci’ler, Rus’cular, İrancı’lar, şeriatçı’lar, falan-filancılar…
Ve bu falanlarla filanların [bizatihi] varlıkları, yandaşları, borazancıları…
Şimdilerde Amerikan [ve Batı] emperyalizminin varlığından şüphe eden her halde çok az sayıda, ama…
Sanki… Rusya emperyalist ve yayılmacı değil mi?
Eski Sovyetler Birliği topraklarında yaşayan ve o büyük kopuştan sonra bağımsızlıklarını ilan eden ülkeleri Rus toprağı sayan tek-adam Rusya’sı yayılmacı-saldırgan bir ülke değil mi?
Bu saldırgan yayılmacılığın Türkiye üzerindeki emellerini yok sayabilmek mümkün mü?
Çin’de uygulanan rejimin gerçekten Marksist-Leninist-Maoist bir sosyalizm uygulaması olduğunu [hala böyle olduğunu] ileri sürmek mümkün mü?
Yönetim kadrolarının, sosyalizmden yola çıkarak, o vitrinin arka planında Devlet Kapitalizmini anti demokratik bir biçimde uyguladığını görmemek mümkün mü?
Gerek Rusya’da ve gerekse Çin’de demokrasinin, [hele hele halk demokrasisinin], insan haklarına saygı ve hukuk devleti ilkelerinin uygulandığı söylenebilir mi?
Evet…
Batı demokrasilerinin de gerçekliğini ve içtenliğini sorgulamak tabii ki mümkün.
Batı’nın emperyalist siyaseti doğrultusunda insan hakları ideallerinin, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerinin bir vitrin olarak kullanıldığı da bir gerçek…
İşte…
“Bu ahval ve şerait içinde…” bizlere düşen görev ve sorumluluk giderek anlam kazanmaktadır.
Şartlar budur ve böyledir… Ama…
Bu şartlara göre ve rağmen, sorgulayarak, araştırarak ve sınayarak demokratik bir ortamda etliyi sütlüyü de dikkatle tartarak, ülkemize en uygun, en risksiz ve gerçekten demokratik, hukuka ve insan haklarına saygılı yolu bulmak ertelenemez ve en acil görevimizdir.