Siyasi iktidarın yirmibir yıldır sürdürdüğü kamu kurum ve kuruluşlarındaki yandaş kayırma politikaları sonucunda başta yargı ve eğitim olmak üzere tüm kurumlar ağır bir yıkıma uğratılmıştır. Buralara alınan veya atanan kişiler eğitimlerine, yeteneklerine ve yeterliliklerine göre değil iktidar partisine yakınlıklarına göre değerlendirilmişlerdir.
Bu uygulamanın sonucunda kurumlar ehil olmayan yandaş kadrolar ve öncelikle de tarikat mensupları ile doldurulmuştur.
Bu kişiler ne hukuk tanırlar ne yasa bilirler… Ne Anayasa’dan ne demokrasiden ve ne de insan haklarından haberleri vardır.
Bunlar ne adalet, ne sanat, ne ekonomi, ne de teknolojiden anlarlar. Onlar yalnızca güce taparlar ve biat etmeyi bilirler.
Anayasa Mahkemesi’nin bir süre önce verdiği hak ihlali kararının tanınmayarak yok sayılması işte bu yapılanmanın sonucudur.
Bu nedenledir ki, birçok defa AHİM kararları yok sayılarak Anayasa’nın 90’ıncı maddesi tekrar tekrar çiğnenmiştir. (Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararları)
Bu uygulamaların toplumda tepkisiz kaldığını gören siyasi otorite AYM‘nin Can Atalay hakkında daha önceki emsal kararlarına da dayanarak verdiği “hak ihlali” kararını uygulamamak için bu defa girişimlerini daha da ileriye taşımıştır. Yargıtay 3’üncü ceza dairesindeki kafa-dengi üç-beş hakimin Anayasa’nın 83. ve 153. maddelerindeki kesin hükmü hiçe sayan bir fetva vermeleri sağlanmış ve böylece anayasal düzene karşı resmen bir darbe gerçekleştirmiştir. Bu rezalete sessiz kalmak göz yummak bu suça ortak olmak demektir.
Bir hukukçu olarak bütün yurtsever kişileri, kurumları ve siyasi partileri etkili bir şekilde demokratik direnme haklarını kullanmaya çağırıyorum.
YAZARIMIZIN KİTAPLARINI İLGİLERİNİZE SUNUYORUZ: