Bu hafta sonu Akbük Meydanı garip-acayip-tuhaf otomobillerle doldu.

Her bir otomobil, bedelinden daha pahalı kocaman-şekilsiz- zevksiz hoparlörlerle “yüklü”…

Öyle laf olsun diye söylemiyoruz, gerçekten yüklü… İnanılacak gibi değil. Çünkü, çoğu otomobil o yükü zor kaldırabilecek durumda, küçük mü, küçük…

Ancak bu hoparlörlerden müzik yayını yapılacağını zannedenler feci şekilde yanılıyorlar…

Hoparlörlerden fırlayan gürültü, sadece gürültü şeklinde… Sadece bu formatta… Gürültünün ötesinde tek bir melodi işitilemiyor. Bağırtının madeni tondaki cızırtısını haykırıyor dev aletler.

İşte tam da bu noktada sizlere küçük bir soru:

  • Bu bir kültür müdür?

Hayır, değildir; asla olamaz!

Eğer bu gürültü patırtı kültür olarak kabul görüyorsa, bu satırları karalayan bendeniz; tüm kitaplarımı, diplomalarımı, öğrendiğim, sorguladığım her türlü zihin malzemesini yakıp kül etmeye hazırım.

Hem de teker teker… Zevkle, tat alarak, kahrolarak buruşturup çöpe atmaya hazırım.

Nedir bu zırva üstü hoparlör, anfi, davul, yine davul, daha kalın bir çok davuldan oluşan kaos-üstü-karmaşa?

Neden… Bunca bedeni genç, ama zihni şaibeli zevat-ı muhterem delikanlı, bu gürültüyü onbinlerce Türk lirası vererek otomobillerinin olabilecek tüm çıkıntılarına yerleştiriyorlar?

Niçin… Sonra da bir araya gelip, o aletlerin tümünün seslerini “zıvanadan çıktığı kadar” açıp, o güzelim masmavi göğü tırmalıyorlar?

Niçin bu kompleks?

Nereden doğuyor?

Hangi ruhsal sıkışmışlıktan toplumun kaldırımlarına sızıyor?

Neden karaciğerler bu kadar dolu, habis, kirli?

Niçin?

Neden?

Niye?..

Üstelik her Allah’ın günü Corona nedeniyle 200’ün üstünde ölü verdiğimiz bu kahrolası günlerde… Hepsi maskesiz; mesafe ise, hak getire…

İşte bu yazı bu noktada kilitleniyor…

Çünkü biz psikiyatri uzmanı değiliz.

Elimizde acil durumlarda başa geçirilen çuval tutmaya yetki belgesi de yok.

Dolayısıyla, önümüzdeki tek çare “şikayet…”

Kime şikayet?

Bir resmi mercie asla de değil.

Olsa olsa topluma…

Aklı başında olan, birkaç avuç insana… Ve halkın yan gelip yatan kısmına…

Ama, bilincimizin yettiği kadar, inançla haykırmaya devam ediyoruz:

  • Böyle bir kültür olamaz.
  • Bunun adı soyadı, kültürsüzlüktür…
  • Şeceresi belirsizdir.
  • Nesebi gayrısahihtir.

Ama gerçek olan bir şey vardır:

  • Akıl sağlığını koruyabilmiş insanlar için tahammülü imkansız bir rezalettir…
  • Sanki yasa dışı bir sorguda maruz kalının cayır cayır bir işkencedir!

Bu hafta sonu Akbük Meydanı garip-acayip-tuhaf otomobillerle doldu.

Her bir otomobil, bedelinden daha pahalı kocaman-şekilsiz- zevksiz hoparlörlerle “yüklü”…

Öyle laf olsun diye söylemiyoruz, gerçekten yüklü… İnanılacak gibi değil. Çünkü, çoğu otomobil o yükü zor kaldırabilecek durumda, küçük mü, küçük…

Ancak bu hoparlörlerden müzik yayını yapılacağını zannedenler feci şekilde yanılıyorlar…

Hoparlörlerden fırlayan gürültü, sadece gürültü şeklinde… Sadece bu formatta… Gürültünün ötesinde tek bir melodi işitilemiyor. Bağırtının madeni tondaki cızırtısını haykırıyor dev aletler.

İşte tam da bu noktada sizlere küçük bir soru:

  • Bu bir kültür müdür?

Hayır, değildir; asla olamaz!

Eğer bu gürültü patırtı kültür olarak kabul görüyorsa, bu satırları karalayan bendeniz; tüm kitaplarımı, diplomalarımı, öğrendiğim, sorguladığım her türlü zihin malzemesini yakıp kül etmeye hazırım.

Hem de teker teker… Zevkle, tat alarak, kahrolarak buruşturup çöpe atmaya hazırım.

Nedir bu zırva üstü hoparlör, anfi, davul, yine davul, daha kalın bir çok davuldan oluşan kaos-üstü-karmaşa?

Neden… Bunca bedeni genç, ama zihni şaibeli zevat-ı muhterem delikanlı, bu gürültüyü onbinlerce Türk lirası vererek otomobillerinin olabilecek tüm çıkıntılarına yerleştiriyorlar?

Niçin… Sonra da bir araya gelip, o aletlerin tümünün seslerini “zıvanadan çıktığı kadar” açıp, o güzelim masmavi göğü tırmalıyorlar?

Niçin bu kompleks?

Nereden doğuyor?

Hangi ruhsal sıkışmışlıktan toplumun kaldırımlarına sızıyor?

Neden karaciğerler bu kadar dolu, habis, kirli?

Niçin?

Neden?

Niye?..

Üstelik her Allah’ın günü Corona nedeniyle 200’ün üstünde ölü verdiğimiz bu kahrolası günlerde… Hepsi maskesiz; mesafe ise, hak getire…

İşte bu yazı bu noktada kilitleniyor…

Çünkü biz psikiyatri uzmanı değiliz.

Elimizde acil durumlarda başa geçirilen çuval tutmaya yetki belgesi de yok.

Dolayısıyla, önümüzdeki tek çare “şikayet…”

Kime şikayet?

Bir resmi mercie asla de değil.

Olsa olsa topluma…

Aklı başında olan, birkaç avuç insana… Ve halkın yan gelip yatan kısmına…

Ama, bilincimizin yettiği kadar, inançla haykırmaya devam ediyoruz:

  • Böyle bir kültür olamaz.
  • Bunun adı soyadı, kültürsüzlüktür…
  • Şeceresi belirsizdir.
  • Nesebi gayrısahihtir.

Ama gerçek olan bir şey vardır:

  • Akıl sağlığını koruyabilmiş insanlar için tahammülü imkansız bir rezalettir…
  • Sanki yasa dışı bir sorguda maruz kalının cayır cayır bir işkencedir!

Sitemizin ana sayfasını izleyebilmek için

LÜTFEN: www.soruyusormak.com linkini tıklayınız.