Evet tuhaf…

Birçok şey, hayatın biteviye akışından tutun da, siyasete kadar, siyasetçilere kadar, çok çok tuhaf.

İstiklal Caddesi’ndeki çantalı kadın daha bir tuhaf.

Afrin’den yola çıkıp, İstanbul’a varıp, bir yıldır kiralık bir evde umarsız bir biçimde oturan, sonra ülkenin en kalabalık caddesinin, en kalabalık bir saatinde tam 40 dakika elindeki bomba yüklü paketle soğukkanlılıkla oturup, yine sonra birden yerinden fırlayıp sıcakkanlı bir telaşla koştur-koştur kaçarak tüm kameralara makyajlı yüzüyle, kamuflaj elbiseleriyle görüntü sunan bu “özel eğitimli” terörist tuhaf değil, normal yani…

Normal alışılagelmiş bir PKK militanı.

İçişleri bakanımızın bu teşhisi Afrin’den aceleyle dönüp, hemencecik yapması, PKK’nın bunun reddetmesi, HDP’nin ve Demirtaş’ın terör eylemine lanet yağdırması da “normal”…

Ama olayın duyulması ile birlikte hemen-ve hiç vakit yitirmeden yayın yasağının devreye girmiş olması, belleklerde birikmiş olan geçmiş terör ataklarının karanlık anıları ve-saire… Ve-bilcümle sorular, sorucukların zihinleri işgal etmesi… [de normal!]

Peki, bütün bu normallerin arasına sıkışmış ya da sıkıştırılmış olan tuhaflıklar ne anlama geliyor?

Niçin kafası biraz çalışan her bir yurttaş bu normalleri tuhaf karşılıyor? Niçin böyle alıştık, alıştırıldık [sanki]…

Kadının yüzü açık, makyajlı.

Suriyeli bir Arap!

Tuhaf mı hem Suriyeli; hem de Arap olması?

Hayır normal.

Peki ya… Bu çok deneyimli, içişleri bakanımıza göre üst düzey eğitim almış usta terörist kadının MHP ilçe başkanı ile birkaç kez  konuşması nasıl bir normal?..

Böyle bir sıkışık aralıkta ne derdi “demokrasi havarisi” Demirel:

-        Va mı bunun başka bir izah tarzı?

-        Var!

Bu “usta işi” terör eylemini kurgulayan terörist kurmaylar taaa 2019 yılının nisan ayında [ne biçim bir öngörü ise…] MHP ilçe başkanımızın telefonunu ele geçirmişler [vay ki vay, pek sayın sayınlarımız]

Böyle savunuyor kendisini sayın MHP ilçe başkanımız.

Resmi normal işte bu kadar açık ve net…

Ama tüm bu normal paketlerinin içinde sayısız tuhaflıklar var.

Ve en tuhafı da artık bütün bu gibi normallere alışmış olmamız…

Şaşırmıyoruz.

Bir vakitler aşağıdaki satırdaki gibi haykırmış Nazım Hikmet.

Onu anarak [daha da özleyerek] gömüyoruz bu garip tuhaflıkları resmi normallerin dibine.

İşte:

“Ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.

Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık

 ve alabildiğine genç gözleriyle

 bırakıp gitti beni.

Yazık!”

www.soruyusormak.com