Hesaplar, hesaplar, hesaplar!
Birbiri üstüne, tepeleme, altından girip üstünden çıkmaya çalışılan sıkı-fıkı hesaplar.
Hem ince, hem kaba; oldukça çirkin, rezil ötesi hesaplar…
İlk bakışta hemen anlaşılacağı üzere bu hesaplar ülkenin geleceğine dönük, kurmaylık ürünü aydınlık tasarımlar değil.
Hemen anlaşılacağı üzere, diyoruz ama, hala anlaşılamayan bir tarafı kaldı mı acaba?
Sanmıyoruz [da]. Hani-yani… “Yok artık, daha neler,” demek geçiyor içimizden.
Gönlümüzden ise şöyle bir cümle gündemimize erişiyor:
- O kadar da saf değil bu millet!.. [Hiç değilse bir kesimi]
Ama velakin…
Yine hemen herkesin bildiği gibi gönül başka şey; zihin, düşünce, tefekkür çok daha başka bir şey…
Reis-i azam, bırakmış ekonomiyi bir tarafa, seçimde oy devşirmek uğruna hazinenin dibinde çökelmiş eksilerden harcayıp duruyor.
Oysa o eksiler; borç demek, swap dedikleri şey demek, yabancılara satacak şey kalmadı demek… Şimdi sıra topraklarımıza geldi, dayandı demek… Ülkenin tüm değerlerinin dolar bazında tefeci borsalarındaki kotalara kaydedilmesi demek…
Ve bütün bu gidişatın “yerli ve milli” edebiyatına malzeme edilmesi demek…
Ya öte yanda neler olmaktadır?
Asıl vahim olan da işte bu cephenin içinde olup bitenlerdir.
Tüm cumhurbaşkanlığı anketlerinde reis karşısında en az oy alan Kılıçtaroğlu’nun [sağlam ve sağduyulu bir dimağ tarafından] anlaşılabilmesi mümkün olmayan ben-merkezci bir inatla oluşturmaya çalıştığı ve oyun içinde oyun içeren çok bilinmeyenli bir denklem… Bu büyük risk: Yani strateji! İşte korkunç olan bu gelişmedir.
Altılı masanın yüzde 1-2’ [AKP’den kopup gelmiş] küçük partilerinin ortak karar mekanizmalarında [sanki demokrasiyi savunuyor”muş” gibi yaparak] eşit oy hakkını savunmak ve böylece, havuçtan inşa edilmiş koltuk-makam-yetki sahibi olma umutlarını gıdıklayarak [bu umudu pazarlık konusu yaparak] kendisi için oy devşirmeye çalışmak…
Bu ise çok daha korkunç bir gelişmedir… Ülkenin 100 yıllık gelişme ve aydınlanma çizgisinin önüne kazılan bir hendektir.
Bu mudur hesap?
Dürüst ve gerçekçi olalım:
- Evet budur.
Bu iki hesap türünün de ortak paydasında kişisel çıkar, güç özlemi, koltuk sevdası vardır.
Birincisinde savaş riski bile önümüze konabilir.
İkincisinde fütursuzca içine balıklama yuvarlanılan büyük, kocaman, korkunç bir risk vardır.
Bize, bizlere yani hepimize düşen -ertelenemez- görev ise, bu kritik süreçte gerçekleri çekinmeden, olduğu gibi, sakınıp-saklamadan ortaya koymak; hatta haykırmaktır.
Bu bir sorumluluktur.
Aynı zamanda demokratik bir haktır.
Bu hakkını kullanmayanların yarınlarda hiçbir şeyden şikayet etme hakkı yoktur.