Bir düşünür, “mizah, trajedinin en kesif biçimidir,” demiş…
Nedense bu söz takıldı [zihnimize değil] yüreğimize.
Yaşadığımız deprem felaketinden daha feci bir trajedi tasarlanamaz çünkü!
Yaşanamaz!
Ve sanıyoruz bu trajediyi de fotoğrafta gördüğünüz şu küçücük çocuğun yüz ifadesinden daha iyi hiçbir şey anlatamaz.
Peki, o korku, endişe, güvensizlik dolu gözlerden, bu olağanüstü trajediden mizaha nasıl geçebiliyoruz?
İşte gerçek mizah, bu trajedinin en kesif, en yakıcı içeriğinde…
İşte bir yapı denetim şirketi tabelası.
Trajedi, o tabelanın ardındaki mekânda oynanan “duygusal” alicengiz oyunlarının dibinde…
İşte yıkıntılar.
İşte o yıkıntının üç kuruşluk failleri…
İçiniz burkuluyor mu?
Onların burkulmuyor.
Burkulmamış ki, bu günlere taşıdılar bizi milletçe, halkça, yurttaşça…
Gerçekten duyarlı bir insan, sahici bir mizah karşısında kahkahalara boğulmaz; sadece dudağını ısırır, yavaşça.
Gülümser biraz ve utanır gerilen yanaklarından.
Susar.