[KÜÇÜK BİR İKAZ: Aşağıdaki yazı her iki seçimden önce yazıldı. Ama şimdi, içinde yaşadığımız süreçte yeniden anlam kazandı]
AKP 21 yıldır iktidarda.
Demek ki, CHP de [en az] 21 yıldır muhalefette.
Geriye dönüp baktığımızda bir tek “Adalet Yürüyüşü” var akıllarda kalan.
CHP kendi kurumsal kimliği ve tüm örgütlü duruşu ile, halkın rüzgarını arkasına alarak Gezi de de yok; yani na-mevcut…
Derken…
Aradan onca yıl geçiyor.
CHP, bu ülkenin ana muhalefet partisi olduğunu ve Kılıçdaroğlu da CHP’nin lideri olduğunu hatırlıyor.
Evet birden ve nedense, birdenbire anımsıyor…
Peki neden ve nasıl böyle oluyor?
Söylemeye dilimiz varmıyor ama, şu soruyu cesaretle sormak gerek: Altılı masa stratejisi ile, falan hedefler/filan planlar, derken cumhurbaşkanlığı koltuğunun imgesi mi düşüyor Sayın Kılıçdaroğlu’nun zihnine?
Bilinçaltından zihnine, evet… Doğru bir ifade bu.
Bütün olup bitenlere rağmen, dileriz yanılıyoruzdur.
Ama…
Gerçek gerçektir.
Yani kral eğer çıplaksa, insanlar “kral çıplak” demeyi bilmelidir.
Demokrasinin sıradan bir sandığa oy atma meşgalesi değil, bu nitelikte bir eylem olduğu artak kavranmalıdır…
Bizler, Ekmeleddin adı verilen Kahire memleketlisi Cumhuriyet kaçkını bir devrim düşmanına da oy vermek zorunda bırakıldık, yalan mı?
Muharrem İnce denen ve ne olduğu her gün her saat yeniden anlaşılan bir koltuk düşkününe de oy vermek zorunda bırakıldığımızı unuttuk mu?
Önüne kazılan bütün bu hendeklerin içine düşen müzmin muhalif altılı masa liderleri şimdi de pek Sayın Kılıçdaroğlu’na oy vermeye doğru yönlendiriliyor… neyin karşılığı mı? Beş-on-onbeş-yirmi, bilemediniz kırk küsur milletvekilliği koltuğu…
Ayıp mı? Hem de nasıl!..
Vatan ihaneti mi? Acccık, ucundan…
Öte yandan birileri, demokrasilerde çare tükenmez, diyor.
Ama görünen odur ki, bulunan çarelerle demokrasi tükenmek üzere…
İşte şimdi [zurnanın zırt demek üzere olduğu] asıl meselemize geldik:
- Ekmeleddin kazanabildi mi?
- Peki ya Muharrem İnce?
Kazanamadılar ve zaten kazanamazdılar ama, bu iki seçim sonucunda da [ve halen] ülke ayakta durabildi.
Ama şimdi, bu kader seçiminde eğer kaybedilirse ülke derin bir karanlık geleceğe yuvarlanacaktır. Bu kesin!
Bu gerçeği göremiyor musunuz?
Göremiyor muyuz?
Ya da bu gerçeği tüm ayrıntıları görülmesine rağmen, hala…
Evet hala bu hırs, bu koltuk aşkı, bu ısrar, bu ben-merkezci inadı sürdürmenin aklı başında bir açıklaması olabilir mi?
Bu korkunç risk göze alınabilir mi?
NOT: Başlangıç paragrafında da söylendiği gibi: Bu yukarıdaki yazı, her iki seçimden önce yazıldı; yayınlandı, okundu…
Ve sonra “bu korkunç risk göze alındı!..”
Sonra… Ve hala…
Ne yazık ki, hala… Ve her şeye rağmen…
Bu hırs, bu koltuk aşkı, bu ısrar, bu ben-merkezci inat sürüyor…
Genel merkezin en üst katında yapılandırılan “hizip” aracılığı ile sürdürülüyor…
Ama bizce, sayın genel başkan, “Ben Kemal, geliyorum…” deyip de gelememişse… “Ben Kemal, gidiyorum, demeyi bilebilmelidir…
Bu şartlarda geriye de bizlere söylenecek tek söz kalmaktadır:
- Bulunur kurtaracak baht-ı kara maderini…
Eğer CHP –sahiden- Kuvayı Milliye partisi ise, bu sözün pratiğe yansıyacak [gerçek ve derin] bir anlamı olmalı…