Küçük adamın küçük dünyasının büyük hayalleri vardır.
Ve bir türlü doymak bilmeyen beklentileri vardır.
Biraz büyümüş bir insanda ise, [bir parça da olsa] gerçeklerle yüz-yüze gelebilme cesareti vardır…
Biraz büyümüş insan, büyüdüğü ölçüde çoğaltır cesaretini.
Büyüyebildiği kadar.
İnsan yerinde saymaz: Ya ilerler, ya geriler…
Örneğin, büyüyorsa, büyür… Küçülüyorsa, küçülür… Ama bazen bu eylemlerin yönü değişir, büyüyen küçülür; küçülen büyür.
Nasıl mı olur bu tersine işleyen çelişki?
Çok basit:
Ona buna yaranma, onu bunu yağlama, andan bundan medet umma ile tırmandıkça küçülür insan, küçüldükçe küçülür.
Bastığı yere sağlam basarak ve “hak bellediği yolda yalnız yürüyerek, büyür insan, büyüdükçe büyür…
Kimileri, onun bunun sırtından ulaşmak ister beklentilerine, onun bunun itirmesi ile, ona buna yaslanarak…
Kimileri ise, kendine [ve özüne] saygı, insanlara sevgi, yardım ve paylaşma gibi değerlerle büyütür gönlünü… Genişletir, genleştirir!
Kimileri, orada öyle, burada böyle konuşur; ne gam!..
Kimileri ise, gerçeğin dibinden kendisine faziletler devşirir…
Tevazu, erdemlerin en ulusu, en görkemlisidir.
Kendini beğenmişlik ise, yoksulluğun en dibi, en kaypak ve en kirli çehresi…
Pazartesi öyle konuş…
Cuma böyle.
Cuma günü öğleden sonra ise; hem öyle, hem böyle…
Peki ne için bunca oyun?..
Bu fetbazlığın nedeni ne?
Bir lokma ekmek mi için mi atılan taklalar, sıvazlanan etekler, öpülen eller?
Yoksa sen de mi bir adet yumuşak koltuk için ruhunu ipotek edenlerin tarikatına kaydolmuş, Yeni Dünya Düzeni’nin kuyruğuna yapışmış ulufe bekleyenlerdensin?.. Yazık!
Küçük adamın eğlencesi de, dinlencesi de, gülmecesi de nafiledir, nafile!..
Yaşamının ereği de…
Hedefi de…
LÜTFEN, www.soruyusormak.com
adresini tıklayın ve sitemizin bütününü izleyin.