BEN NE YAPMALIYIM...

Bizim kuşak Atatürk’ün Gençliğe hitabesinden çok, onun Bursa Nutkunu şiar edinmiştir. Orada kısaca şöyle der:

“ Türk Genci Cumhuriyetin ve Devrimlerin bekçisidir. Tehlike karşısında onu, eline ne geçerse, taşla, sopayla vs ile koruyacaktır. Polis gelip, suçluları bırakıp, onu yakalayacaktır. Mahkeme onu suçlayacaktır. Genç: demek ki Polis te, adalet te henüz Devrimlerin ve Cumhuriyetin kurumları olmamıştır. Onları da düzeltmem gerekiyor diye düşünecektir.”

Ayrıca başka bir yerde Atatürk şunu söylemiştir.

Her dara düştüğünüzde bir kurtarıcı arıyorsanız, ben size hiçbir şey öğretememişim demektir.”

Bir başka devrimci demiştir ki:

Olaylar, birileri istediği için öyle gerçekleşmez, kitleler seyredip müdahale etmedikleri için gerçekleşir.”

 Ben de bunlar ve bunlara benzer uyarıları doğru bulduğum için, “olmasını istediğim şeyler olmuyorsa benim orada bir sorumluluğum vardır. Sadece yaptıklarımdan değil, yapmadıklarımdan ve yapamadıklarımdan da sorumluyum.” anlayışıyla yaşadım bugüne kadar.

Bu mantıkla 2024 Türkiye’sine baktığımda neler görüyorum?..

Ülkeyi karanlığa sokmuş, batırmış ve bununla övünen, kendini yüceltecek taraftar da bulmuş bir iktidar. Bunun yanında iktidarın beceriksizliğini, kendini ve yandaşlarını kayırmaktan başka bir şey yapmadığını haykıran muhalefet. Bu kadar beceriksiz bir iktidarın elinden iktidarı alamadığı için iktidardan daha beceriksiz olduğunu farkında olmadan itiraf eden muhalefet. Muhalefet, muhalefete muhalefet etmekle meşgul. Hemen hepsi CHP’nin tabanından bir şeyler kopartmaya çalışıyor. O partide iş yok gel bize demenin telaşı içindeler. Örnek Turan ÇöZEmez. Televizyonu mesken tutmuş, ha bire iktidara saydırıyor. Bu iktidardan kurtulmanın şart olduğunu söylüyor. Peki kurtulmak için ne yapıyor, ya da ne öneriyor? Sadece diğer muhalefete, özellikle de CHP’ye dokunduruyor. Sanırım muhalif toplumda da karşılık buluyor; maalesef.

Uzatmamak için başka örnek vermek istemiyorum.

Şimdi de olayı CHP açısından ele almaya çalışayım.

Bu günlerde “Partimiz birinci parti oldu “ sevinç çığlıkları atılıyor. Elbette çok önemli bir başarı. Ama Cumhur İttifakı’nı alaşağı etmeye yetmiyor, yetemiyor. Önemli olan İktidarı ele geçirebilmek.

Peki bu mümkün mü?

Sayısal olarak baktığımızda mümkün değil. Ancak muhalefet olduğunu iddia edenleri ASGARİ MÜŞTEREKTE birleştirip, bir “Demokratik Cephe” oluşturabilirsek bu mümkün olabilir. Cephenin hedefi sadece ve sadece AKP ve Recep Tayyip’ten kurtulmak olmalı. Hele bir kurtulalım, sonrasına bakarız.

Anketlerin sonucuna bakarsak, birleşik cephenin üyelerinden birinin, DEM partisi ya da Kürtleri temsil eden bir partinin olması kaçınılmaz olarak gözüküyor. Ama, işte burada kocaman bir ama var. “Biz Orta Asya’dan geldik. Buraları Atalarımız kanıyla sulandı. Herkes bu ülkenin vatandaşıdır, ama biz Türkler bu ülkenin sahibiyiz. Türkçeden başka ana dille eğitim yapılmasına asla izin vermeyiz. Vs. vs. “ diyenler bir tarafta, diğer tarafta ”Kürdi Azadi çığlıkları atan, çözüm ancak iktidarla olur, Recep Tayyip’le olur diyenler, Yaşasın Mezopotamya Halklarının özgürlük mücadelesi! diye slogan atanlar...”

PKK’nın yaptığı terör eylemlerini ele alıp, geçmişte yapılan Kürt isyanlarını öne sürerek yıllardan beri yapılanları haklı göstermeye çalışanlar bir tarafta, Kürt oldukları için yıllarca zulme uğradıklarını, yerlerinden edildiklerini, asimile edilmeye çalışıldıklarını öne sürenler öte tarafta.

Her iki tarafın haklı oldukları yönler var elbette; ama bu anlamsız ağız dalaşı bizi nereye götürebilir?  İki ucunda çekilen ip bakalım ne zaman kopacak.

Böyle bir ortamda, 2024 Türkiye’si şartlarında, akıllı bir çözüm olamaz. Önce ana dilde eğitim sorunundaki görüşlerimi belirteyim. Kürtçe bir dildir. Kürtler bir etnik guruptur. Kültürleri ve tarihleri vardır. Başka etnik gurupların da olduğu gibi. Burada yapılacak kültürel eylemler Anadolu’nun kültür mozaiğine katkıda bulunacağı çok açıktır. Üstat Yaşar Kemal’in “Binbir Çiçekli Kültür Bahçesi” adlı kitabını okuduğumda adeta içim yandı. Neler kaçırdığımızı ve kaçırmakta olduğumuzu üzülerek okudum.

Ancak burada yine bir kocaman bir ama var. 2024 Türkiye’sinde bu konu tartışmaya bile gelemez. Yukarıda anlattığım gerekçelere ek olarak şunları belirtmek isterim. Bazı demokratik hakları öne sürerek, koparılacak tavizlerle federasyona, konfederasyona adım atmanın çabası içinde olan Kürtler var, hem de çok sayıda. Sakın kimse abarttığımı söylemeye kalkışmasın. Bahçeli, “Apo mecliste konuşsun” diye çağrıda bulunduğunda Kürt liderlerinden “hadi oradan. Çocuk mu kandırıyorsun. Dün neler dedin, bugün ne diyorsun” diyenine rastladınız mı? Ben duymadım. Ama Apo’yla görüşmek için anında izin isteyenler oldu değil mi?

Ben, endişelerimde haklı olduğumu düşünüyorum. Federasyona benzer bir taviz koparıp, buradan da bağımsız Kürt Devleti’ne giden yolun kapısını aralamak sevdası güdüldüğünü sanıyorum. Bu konuyla 2019 yılında tanıştım ve daha sonraki okumalarımda aslında bu konunun çok eskilere dayandığını ve ordumuzun karşı çıkmasından çekinilmeseydi belki de gerçekleşeceğini, BOP projesinin bunun bir başka versiyonu olduğunu dehşetle öğrendim. Bugünün Orta Doğu şartları göz önüne alınırsa o sonuca doğru gidildiği olasılığı tüylerimi diken diken ediyor. Bütün bunlara rağmen Kürt dünyasındaki gel-gitleri, kimi zaman akıllıca, kimi zaman insanı dehşete düşüren söylemleri fazlaca suçlayamıyorum doğrusu. Çünkü, hiç kimseden, buna CHP de dahil, yeterli destek görmedikleri gibi, her taraftan saldırılara uğramaları karşısında böylesine tutarsızlıklar, onaylanmasa bile anlayışla karşılanmalı.

Şimdi önerilerime geliyorum:

 Bütün muhalif guruplara birleşik cephe çağrısında bulunulmalı.

Önce demokratik bir ortam oluşturulsun. Kimse yazdıklarından, söylediklerinden günler, aylar hatta yıllar sonra suçlanıp içeri atılmasın. Günümüzde olduğu gibi saldırıya geçmiş iktidar yerine herkesin herkesi olmaya çalışan, toplumu kucaklayan, uygun çözümler arayan, emperyalizmin oyuncağı olmayan bir iktidar oluşturmanın şart olduğu anlatılsın.

Kürt toplumuna, şimdiki İktidardan alacakları tavizlerin daha sonraları daha fazlasıyla geri alınacağı, gerçek çözümün ancak bizlerle olacağı anlatılmalı; hem de bu tavrımızda samimi olduğumuz ikna edici şekilde anlatılmalı. Öte yandan her Kürt’ü PKK ve terörist olarak görenleri de bu yanlış tutumlarını düzeltmelerine ikna çabaları gösterilmelidir.

Özet: Önce “Demokratik İktidar” sonra da “Akıllıca çözümler bulma çalışmaları”.

Partimiz tepeden tabana kadar tüm enerjisiyle bu doğrultuda çaba göstermeli. Oldukça geç kalındı. Daha da geç kalınırsa ne olur düşünemiyorum. Partimizin böyle bir tavrının olduğuna dair bir ışık göremiyorum. CHP olarak yapılan eylemlerin çoğunda diğer muhalif gurupları etkin bir şekilde göremiyorum ve bu canımı sıkıyor. Gerekirse ilçemiz [Bakırköy ilçesi] buna ön ayak olmalı. Geçmişe ağlamak fayda vermez. Yarını bugünden kuracağız. Başka bir deyişle “bugün hayatımızın geri kalanının ilk günüdür” anlayışıyla hareket edeceğiz.

BAŞKA ÇIKIŞ YOK!...